Quantcast
Channel: Kitap Esintisi
Viewing all 453 articles
Browse latest View live

Blog Tour: A Girl by Any Other Name - M.K. Schiller

$
0
0

Title: A Girl By Any Other Name  
Author: MK Schiller
Publisher: Totally Bound
Genre: Romantic suspense
Publication Date: 12thJanuary 2014
Synopsis:
Everyone tells him he needs to move on, but how can a man function without his heart?
Ten-year-old Caleb Tanner wants nothing to do with Sylvie Cranston, the annoying weird girl who moves next door to him and gets him in trouble for swearing. But at twelve, they become friends when he teaches her how to hook a fishing line and she shows him the value of a selfless act. At fourteen, he falls in love with her.
At sixteen, she dies.
Or so he’s told. But Cal never believes it. Sylvie has become part of his soul. He knows her like the steady beating of his own heart. He’d know if she was dead. Cal looks for her, prays for her and finally he just waits for her.
Nine years later, she walks into the community college English class Cal is teaching. Only this girl claims her name is Sophie Becker and she doesn’t know him. Cal knows better. He’s determined to get the girl he loves back—and protect her from the danger that took her away all those years ago.
Book Links:



Excerpt
The worst part of being a kid was that you never knew how good you had it until it was too late.
Childhood was simple. My parents told me it was because I didn’t have bills to pay or mouths to feed, but it was more than that. It was because nothing was planned. When you didn’t plan for it, you didn’t worry about the consequences. They just happened naturally without the coercion, manipulation or mindfuck games that came with becoming an adult.
I never planned for Sylvie Cranston to be my best friend. I never expected her to be the muse in all my dreams, or the girl who later haunted my nightmares. I certainly never planned to fall in love with her, but that was exactly what happened.
Everyone told me I needed to move on. That was like asking me to pierce my own flesh and crush my empty, beating heart. They wanted me to toss it away and continue to breathe. How could a man function without his heart?

Author Bio – MK Schiller

I am a hopeless romantic in a hopelessly pragmatic world. I have a full time life and two busy teenagers, but by night, I sit by the warm glow of my computer monitor, and attempt to conjure up passionate heartwarming stories with plenty of humor.
I started imagining stories in my head at a very young age. In fact, I got so good at it that my best friend asked me to make up stories featuring her as the heroine and the boy she currently liked as the hero. We'd spend hours on the phone while I came up with a series of unrealistic, yet tender events led the object of her desire to finally profess his love. You've heard of fan fiction... this was friend fiction.
Even with that, it took many years to realize I could produce an actual full length book that readers would enjoy. I try to make my stories humorous, realistic, with characters who are flawed but redeeming. I hope you enjoy my stories and never stop searching for your happily ever after. 

Author Links:

Giveaway


2013'ün En İyileri

$
0
0

Evet ay olmuş şubat, bu ne yazısı diyebilirsiniz. Haklısınız. Tek suçlu benim. Zaten bir gün üşengeçlikten öleceğim bunu da biliyorum.




Sorun çok okumamda bence. 215 kitapla biten bir senenin özetini çıkarmaya tabi ki üşeniyorum ne edeyim. Ama yılın en iyilerini şöyle daraltmaya çalıştım diyebiliriz:

Bizden En İyiler

Kırık Camlar Üzerinde Dans- Ka Hancock: ÜKG olarak geçen aylarda tur yapmıştık hatırlarsanız. Beni hüngür hüngür ağlatmıştı da ayrıca. Çok vurucu bir kurgusu vardı, o yüzden de çok iyiydi. Yorum için tık tık.

Küçük Bir Hayal Kur - Susan Elizabeth Phillips: Her zamanki gibi yine bir Susan Elizabeth klasiği. Bu kitaba kısa özet bile geçemiyorum, çok sevdim onu bilseniz yeter. Yorum için tık tık. 

Hasat Avı - Yasmine Galenorn: Bu sene çıkmış olmasa da, 2013'te mükemmel bir geri dönüş yaşadım diyebilirim. Bence serinin en en güzel kitabı. Yorum için tık tık. 

Doktor Uyku - Stephen King: Adam kaç yıl üstüne Medyum'um devamını yazmış, bizim en iyiler listemize nasıl girmesin. ÜKG olarak yine bir tur yapmıştık, yorum için tık tık.

Sessiz Kız - Tess Gerritsen: Mükemmel bir gerilim, mükemmel bir macera. Bu kitabıyla sizi kendine hayran bırakacağından emin olabilirsiniz. Yorum için tık tık.

Aşka Adanmış Bir Gün - Pamela Clare: McKinnon Rangers serisinin son kitabı. Bir serinin finali için daha iyi bir kitap olamaz diyebilirim. Ama yazarı serideki diğer kahramanlar için de sıkıştırmıştım. Bilgi ve de yorum için tık tık.

Cehennem - Dan Brown: E yani bu kitabı listeye almamak olur muydu? Olmazdı tabi ki. Bana göre Kayıp Sembol fiyaskosundan sonra harika bir kitap yazmış. Hem olayın bir kısmı Türkiye'de geçiyor, hatta orada sonuçlanıyor. Detaylı yorum için tık tık.

Soldan İkinci Mezar - Darynda Jones: Benim çok eğlendiğim bir seri. Baş karakter Charley Davidson ile kahkaha içinde okuyacağınız kesin bir roman daha. Ayrıca bir de Reyes faktörü var. Yorum için tık tık.

Sonsuz Dokunuş - Corrine Jackson: Okurken bir hayli keyif aldığım paranormal bir hikaye daha. Dokunuşuyla iyileştiren Remy'nin Asher ile tanışmasını bence siz de çok seveceksiniz. Yorum için tık tık.

Kaçığın Kızı - Megan Shepherd: Çok sevdim, devamını dört gözle bekliyorum. Herkese de sene boyunca önerdim. Yorum için tık tık.

Dağ Kulübesi  - Robyn Carr: Kadının bizdeki iki kitabı da çok güzel. Böyle içinizi ısıtacak türden öyküler denir ya, aynen onlardan. Yorum için tık tık.

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small: Psikiyatriye bakış açımı değiştirdi desek yeridir hani. Adamın hastalarından verdiği örnekler sizi çok şaşırtacak emin olun.

Nora Roberts / Lisa Kleypas: Bu iki yazarın hangi kitabı olduğu önemli değil, hepsi benim bebeklerim. Listemin daimi elemanları. Evet objektif davranamıyorum, ikisi de mükemmel.


Dışarıdan En İyiler 

Reaver - Larissa Ione: Uzun süredir aşerdiğim kitaplardan biri. Mahşerin Dört Atlısı serisinin 5. kitabı ve en güzellerden biri diyebilirim. Yorum için tık tık. 

Fighting Fate - Linda Kage: Konusuna vurulduğum kitap. Kızımız erkek kardeşinin katiline aşık oluyor. Yorum için tık tık. 

On The Island - Tracy Garvis-Graves: Daha sonra bizde de Epsilon yayınlarından çıkan Ada isimli kitap, adı üstünde adaya düşen garip bir çifti anlatıyor. Yorum için tık tık.

The Other C-Word - M.K. Schiller: Şans eseri denk geldiğim, yazarının da ilk kitabı olan güzel hikaye. Bence romans severlerin eğlenerek okuyacakları bir kitap. Yorum için tık tık. 

Bully - Penelope Douglas: En yakın arkadaşıyken okulda yakasını bırakmayan zorbaya dönüşen oğlanı yeniden sevmeyi öğreniyor kızımız. Alıntılar için buraya, yorum için buraya alalım.

Forever Too Far - Abbi Glines: Fallen Too Far ile başlayan ikilinin final kitabı. Her şey tatlıya bağlandı, epilogu da bebekli diye çok sevdim heralde.

Friend-zoned - Belle Aurora: Sevimli ve komik bir ilişkiyi anlatıyor. Başlangıcından itibaren karakterlere aşık olacağınız, Nora ayarı bir kitap. Nasıl övdüm anlayın yani. Yorum için tık tık.



Bunların da kapaklarına bittim:







Jaci Burton kapakları çok güzel değil mi :D

2013'ün nihayet bir özetini çıkarabildim. Hani şu an çok büyük bir şeyi başarmış gibi hissediyorum, alkış seslerinizi duyar gibiyim :D Bir sonraki sene özetinde görüşmek dileğiyle :D

Geçmişten Gelen Ölüm (In Death, #14)

$
0
0
Orijinal adı: Reunion In Death
Yazar: Nora Roberts
Yayınevi: Epsilon
Sayfa: 448



New York Times çok satan yazarı Nora Roberts, Eve Dallasın yepyeni bir macerasıyla seriye kaldığı yerden devam ediyor. Eve Dallas ve geçmişinden gelen bir katilin yolu bir doğum günü partisinde yeniden kesişir. Walter Pettibone eve gelip yüzlerce arkadaşı ve ailesi sürpriz diye bağırdığında saat tam olarak 19:30dur. Bu onun doğum günüdür. Bu partiden haftalar önce haberdar olsa da asıl sürprizden şimdilik haberi yoktur. Saat 20:45te, yeşil gözlü ve kızıl saçlı bir kadın ona bir şampanya kadehi uzatır. Şampanyadan bir yudum alır ve ölür. Bu kadının adı Julie Dockporttur. Partideki hiç kimse onu tanımamaktadır. Fakat Teğmen Eve Dallas onu oldukça iyi anımsamaktadır. Eve on yıl önce onun hapse atılmasından bizzat sorumlu olan kişidir. Şimdi iyi halden salıverilmiştir ama içinde kötülükten başka bir şey yoktur. Görünen o ki Dallas ile yeniden yüzleşmek istemektedir ve bu, unutulmaz bir karşılaşma olacaktır.

Roarke bebeğim diye yazıya giriş yapıyoruım. Hani Roarke var tamam benim için gibi anlamayın ama, adam çok iyi ya. Sanırım her yorumum böyle gidiyor bu seride. Eve de inanılmaz çetin ceviz, o yüzden de çok seviyorum, ama Roarke ayrı.

Bu kitapta evlilik yıl dönümlerine şahit oluyoruz. Serinin 3. kitabının sonuydu sanırım evlenmeleri, işte 14. kitap olmuş, yıl dönümü gelmiş. Katil de Eve'in geçmişte içeri tıktığı bir manyak. Evlendiği kocalarını siyanürle felan öldürüyor. Eğer okuduysanız James Petterson'ın Balayı kitabını, ona baya benziyor evet. Rehabilitasyon merkezinden çıkan manyak bu sefer gelişigüzel zengin erkekleri öldürmeye başlıyor. Eve'e de yıllardır bir kin gütmüş, onu da öldürecek ama öncelikli hedefi Roarke. Bunu kimseye çaktırmadığını düşünse de Eve korka korka asıl planının bu olduğunu fark ediyor tabi ki.

Peabody'nin ailesi de ziyarete geliyor ve annesinin yaptırım gücüne boyun eğiyor Roarke da Eve de. Kadın istemsiz olarak karşısındakine dediğini kabul ettiriyor, bakışı mıdır nedir ama Roarke ile Eve'in evinde kalıyorlar tüm bu süre boyunca anlayın yani.

Kitaptaki diğer önemli nokta ise Eve, yıllar sonra Dallas'a dönüyor. Küçükken Dallas'ta yaralı olarak bulunmuştu seriye aşinaysanız, sürekli de kabuslarına giriyor hatta babası ve orada yaşadıkları. İşte Dallas'a gidip o kaldığı otel odasına felan girince çöküş yaşıyor ama atlatıyor neyse ki. Roarke da en az onun kadar etkileniyor.

Katilin hamlesini önden tahmin ettikleri için Roarke'un yem olmasına izin vermek zorunda kalıyor Eve. Bütün planı tekrar tekrar gözden geçiriyor ve tabi ki kadını iyi bir dayaktan sonra tekrar yakalamayı başarıyor. Dayak kısmı özellikle çok iyi, ağzını burnunu kırıyor önce Eve.

Her kitabını çok sevdiğim serinin yakın bir zamanda sonraki kitabını da okumayı düşünüyorum. Evet bildiniz, Roarke yüzünden :P Şaka tabi, her karakterine sanki arkadaşımlarmış gibi ısındığım bir seri. Zaten Nora yazacak da iyi olmayacak? Mümkansız.



Kitapçı Günlükleri Vol:8

$
0
0
Evet uzun zamandır bu postu yazmadığımı fark ettim. Ve son zamanlarda kitap sayımda yine güzel bir artış oldu, sizlerle de paylaşmalıyım diye düşündüm.


Öncelikle aldığım kitaplara gelelim. Tut Elimi yine D&R'dan elim boş çıkamadığımdan dolayı aldığım bir kitap. Tess ve Nora ise çıktıkları günden beri aklımdaydı tabi. Bu ikili ve sonraki resimdeki 4 kitap Okuoku alışverişimden. Zaman bulabildiğimde ilk iş şu mükemmel ikiliyi okuyacağım.




Bu dörtlü de merakla beklediğim kitaplardan. Kresley Cole zaten paranormal türünde en sevdiğim yazarlardan biri, seri de hızlı gidiyor fena değil saolsun Pegasus. Ayrıca bir de Aşk Bahsi Pegasus'un yeni tarihi romanlarından. Konusu hoşuma gitti, okur okumaz yorumu burada olacak. Sevecek Biri ile İlk Defa yurt dışında sevenleri çok olan kitaplar. Orijinallerini okumayı düşünüyordum ki bizde çıktılar, iyi oldu güzel oldu.



Kış Masalı, yakında ÜKG Blog Turları'nda ağırlayacağımız bir kitap. Gayet kalınca bir macera açıkçası. Ama kapağına dikkat ettiyseniz filmi de var ve bu ay sonunda Türkiye'de gösterime giriyor. Her zaman kitaplar filmlerden daha iyi olduğu için, öncesinde bu çok sevilen fantastik hikayeyi okumak isteyebilirsiniz.


Ve gelelim en güzel sürprize. April Yayınları Goodreads'te çekiliş yapmıştı. Ben yine her zamanki gibi çıkmaz diye katıldım ama bana çıktı! Hala şoklardayım, sanırım kötü talihimin döndüğü tarih bu olabilir :D Ahmet Ertegün maalesef 2006'da öldüğü tarihe kadar hakkında pek bir şey duymadığım bir müzik dehasıydı. O zamanlar kendime kızdığım zamanlar aslında, çünkü sürekli yabancı müzik dinlediğim yaşlarıma denk geliyor. O yüzden kitabın adını görür görmez kazanmak istedim, kazanamasam da almaya kararlıydım. Böyle müzikle ilgilenmiş ünlü insanların biyografileri her zaman ilgimi çeker, en son Ozzy'nin kitabını zevkle okumuştum. Ahmet Ertegün'ün hayatını okumak da hem öğrendirici hem zevk verici olacak diye tahmin ediyorum. (Çantayı da fark ettiniz di mi, çok hoş olmuş) 



Cover Reveal: Guarding Angel | S.L. Saboviec

$
0
0
Guarding Angel by S. L. Saboviec
(Fallen Redemption #1)
Publication date: April 28th 2014
Genres: Adult, Fantasy




Guardian angel Enael can’t seem to keep her human Wards in check. They’re the ones who choose their paths before reincarnating—-she’s just there to help make sure they stay on track. But it’s not as easy as it might look.

When she meets and falls in love with charismatic Kaspen, a fellow Guardian, Enael’s feelings about Heaven, Hell, demons, and the life she’s known are turned upside down. Worse still, angel-turned-demon Yasva, Kaspen’s former love, still holds him in her clutches. Even as Yasva works toward obtaining complete control of Earth, she taunts and haunts Kaspen’s and Enael’s lives.

Now Enael is forced to face her past (which is centuries long and bursting with secrets), her present (which is terribly unfulfilling and full of questions), and her future (which becomes more uncertain as time passes). Armed with a newfound love and fear of losing it all, she must figure out how to save the world—-and the angel she loves. Which side will win? Who will Kaspen choose? Will Heaven and Earth continue to exist, or will everything go to Hell?

Goodreads: https://www.goodreads.com/book/show/20452254-guarding-angel?ac=1

About The Author

S. L. Saboviec grew up in a small town in Iowa but now lives in the suburbs of Toronto with her Canadian husband and expatriate cat. Books that captured her imagination include Isaac Asimov’s The Gods Themselves, Orson Scott Card’s Ender’s Game series, Sylvia Browne’s The Other Side and Back, and Stephanie Meyers’ The Host. You can find her tweeting random nonsense on Twitter (http://www.twitter.com/saboviec), pinning all the awesome fantasy and book pins on Pinterest (http://www.pinterest.com/saboviec), and opining about the latest book she read on her blog (http://saboviec.wordpress.com).



21. ÜKG Blog Turu: Sana Kapıldım - Laurelin Paige | Alıntılar ve Çekiliş

$
0
0

ÜKG'nin 21. turu bir süre önce orijinalinden okuduğum Sana Kapıldım / Fixed On You kitabını ağırlıyor. Bu sefer kızımız gayet sorunlu, ama şaşırmayacaksınız ki adam da sorunlu. Garip bir ilişkiyi anlatan kitap, kendini okutuyor emin olun. Bense bu sefer kitaptan tadımlık alıntıları paylaşacağım.

1.GÜN
------------------
Romancekolik - Yorum | 17.02.2014
Kitab-ı Sevda - Yorum | 17.02.2014
------------------
2.GÜN
------------------- 
Yorumbaz - Yorum | 18.02.2014
Kitap Esintisi - Alıntılar | 18.02.2014
Sevgili Kitap - Ön okuma | 18.02.2014
-------------------
3.GÜN
-------------------
Kitap Hayvanının Günlüğü - Playlist |19.02.2014
Zimlicious - Yazarla Röportaj | 19.02.2014



Orijinal adı: Fixed In You
Yazar: Laurelin Paige
Yayınevi: Elf



İnsanları gizlice takip etmek ve hakkında yasaklama emirlerinin çıkarılması Alayna Withers'ın geçmişinin bir parçasıydı. İşletme üzerine yüksek lisansını eline alan Alayna, kendi geleceğini çizmişti. Çalıştığı gece kulübünde yükselmeyi hedefleyecek ve saplantılı aşk sorununu tetikleyecek her türlü erkekten uzak duracaktı. Müthiş plan. Ama Alayna gece kulübünün yeni sahibi Hudson Pierce'i hesaba katmamıştı.
Geçmişteki dürtülerini kontrol altında tutmak isteyen Alayna, akıllı, zengin ve yakışıklı tiplerden hep uzak durmaya çalışmıştı. Ama Hudson onu bir kere gözüne kestirmişti. Alayna'yı yatağında istiyordu ve bunu açıkça belli etmişti. Reddedemeyeceği bir iş teklifinde bulununca Alayna için Hudson'ı görmezden gelmek imkansız hale gelmişti. Gittikçe onun dünyasına çekiliyor, çekimine kapılıyordu. Hudson'ın karanlık sırrını öğrendiğinde ise kapılabileceği en kötü adama aşık olduğunu öğrenmesi için çok geç olacaktı. Belki de kusurlu geçmişleri birbirlerini iyileştirmeleri ve sonunda hayatlarında eksik olan aşkı bulmaları için onlara bir fırsat tanıyacaktı.

Gelelim alıntılara:

"Yaptığım ve söylediğim romantik sözler içimden geliyor olmayacak. Bunu unutmaman gerekiyor. Toplum içinde olmadığımız zamanlarda seni baştan çıkaracağım ve bu kesinlikle içimden geliyor olacak ama bu asla sevgi ile karıştırılmamalı.”

“Söyle, kıymetlim,” dedi.
“Gerçekte o kadar da aşağılık değilsin.”
Parmağını ağzına götürdü. “Hişş, itibarımı mahvedeceksin.” 

“Neden? Isırmayız,” dedi annesi ısrar ederek.
“Ama Alayna ısırır,” dedi kötü bir tavırla sırıtarak. “Ve bazen biraz gürültülü olabiliyor,” diye ekledi.
Kıpkırmızı olmuştum. 

“Çok bencilim. Özel olmak istiyorum. Özel olmadığımdan endişe ediyorum.”
“Öylesin,” dedi. “Hayal edebileceğinden çok fazla hem de,” dedi ve bana doğru döndü. 

Onu seviyordum ve onun da beni sevme ihtimaline inanmak istiyordum. 

Uyuyakaldığını düşünmeye başladığım sırada, “Seni yenmek istiyorum. Ama seni incitmek istemiyorum,” dedi kollarıyla biraz daha sıkıca sararak. “Seni incitmek en son istediğim şey.” 

Gerçekten de geçmişteki gibi sağlıksız ilişkilere girmekten korkuyordum ama Hudson’la aramdaki bu şeyin bitmesini de istemiyordum. Ve birlikte iş yapacaktık. Eğer en doğrusu onunla bir daha yatmamak olsaydı, buna dayanabilir miydim? Gözlerine baktım, onu korkuttum mu merak ediyordum. Çünkü tanıdığım kadarıyla kaçması gerekiyordu ve bunu yapmamasını umuyordum. 

“Sana çekiliyorum, Alayna. Bunu seni incitmek ya da seni kötü hissettirmek için yapmıyorum. Bunun nedeni senin güzel, seksi, akıllı ve biraz çılgın olman... Ve sen kırılmıyorsun, bu umutlanmama neden oluyor. Kendim için umutlanmama...” 

“Bu, kıymetlim. Bu tümüyle gerçek.” 

Kanepeye geçip raporların altında e kitap okuyucuyu aramaya başladım. “Masada daha rahat olmaz mısın?” diye sordum Bana bakmadan dudakları hafifçe kıvrıldı. “Sana yakın olmak istiyorum,” dediğinde bu yanıt karşısında şaşırmıştım. Odadaki diğer adamlar bize dikkat etmiyorlardı. Bunu onlara şov yapmak için söylememişti. 

“Bu seni çok mu korkutuyor?” diye sordum. Yüzündeki panik ifadesini görmeyi bekliyordum ama onun yerine zevk alan bir tavır gördüm. “Sen Alayna Withers, her şeyi yapabilir ama beni korkutamazsın,” dedi ve bu sözleri söylerken, yerinden kalkıp ceketinin önünü ilikledi. 

Ben istediğini alan bir adamım ve seni istiyorum.

“Sana bir nişanı bozmak için ihtiyacım var.”
Öksürdüm, onu doğru duyduğumdan emin olmak istiyordum. “Ne? Kimin nişanını?”
Hudson arkasına yaslandı, flaş ışıklarının altında gri gözleri parlıyordu. “Benim nişanımı,” dedi.


Çekilişe katılmayı unutmayın!
a Rafflecopter giveaway







The Temptation of Lila and Ethan (The Secret, #3)

$
0
0
Yazar: Jessica Sorensen
Yayınevi: Forever
Sayfa: 336
Türkçe edisyonu: Henüz yok.

On the surface, Lila Summers is flawless: good looks, expensive clothes, and a big, beautiful smile. But a dark past and even darker secrets are threatening to bubble over her perfect façade. She'll do anything to keep the emptiness inside hidden-which leads her into situations that always end badly. Whenever she hits bottom, there's only one person who's there to pull her out: Ethan Gregory.

Ethan set the rules a long time ago: he and Lila are just friends. He doesn't do relationships. Although his tattooed, bad boy exterior is a far cry from Lila's pretty princess image, Ethan can't deny they have a deeper connection than he's used to. If he's not careful, he could be in serious danger of becoming attached-and he's learned the hard way that attachment only leads to heartbreak.

When Lila falls farther than she ever has before, can Ethan continue to help as a friend? Or is he also getting close to falling . . . for her?




Pena Yayınları sayesinde Türkçeye de gelen Jessica Sorensen'in ilk kitabına ÜKG olarak tur yapmıştık hatırlarsanız. Bir bakayım oraya, olay neydi bir hatırlayayım derseniz buradan ön okuma ve yorumuna ulaşabilirsiniz. Serinin ikinci kitabı da geçtiğimiz günlerde yine Pena Yayınları'ndan çıktı. Sürekli Ella ve Micha'nın ilişkisini okumuştuk ama ben hep bu Lila ile Ethan ne olacak acaba diye düşünüp durmuştum. İşte dayanamayıp kitabı bir günde bitirme nedenim bu.

Serinin başını okuduysanız, Lila'nin Ella'nın en iyi arkadaşı ve aynı zamandan oda arkadaşı olduğunu ibliyorsunuzdur. Ethan da Micha'nın en yakın dostu. Ella, Micha ve Ethan aynı kasabadan hatta. Ella ve Micha birbirlerine yeniden aşık olurlerken Lila ile de Ethan tanışıyorlar. En baştan ikilinin arasında güzel bir elektrik olduğunu anlıyorduk ama iki kitapta da bu ikilinin akıbetini bir türlü çözemedik yazar saolsun.

İşte bu kitap ikilinin hayatına nihayet dalabildiğimiz kitap. Minimal ölçüde Ella ve Micha olduğu için (ikinci kitabın sonunda California'ya taşınıyorlardı), aslında bu ikilinin daha büyük sorunları ve daha garip hayatları olduğunu görüp kendimizi içinde kaybediyoruz. Lila'nın hayatı heralde ne kötüleri. 14 yaşından beri annesinin başlatması sayesinde hap kullanmaya başlamış ve sürekli kafası başka bir yerde, hissiz bir şekilde geziyor. Mesela ilk kitaplarda bunu bilmiyorduk. Hissizliğini saklamak için tek gecelik ilişkilerin müptelası olmuş, garip bir ruh halinde, maddi olarak çökmüş bir Lila var karşımızda. Ailesinin ve canını yakan okul flörtünün anılarını bir türlü bastıramamış, Ethan da uzun sürenin üstüne etkilendiği ilk erkek ama bir sınır çizmiş ikili ve onu geçmemeye bir hayli gayret ediyorlar.

Ethan'ın sorunu ise London isimli eski kız arkadaşı. Onun yüzünden bir süre hafif uyuşturucularla yaşayan Ethan, London'ı eroinle uçmuş olarak yalnız bıraktığı bir partide başına gelenlerden kendini sorumlu tutmakta. Yani kısacası ikisinin de geçmişleri bir hayli sıkıntılı. Dananın kuyruğu ise Lila neredeyse ölecek kadar over doz yaptığında kopuyor. Ethan kimse için yapmayacağını düşündüğü şeyleri Lila için yapmaya başlıyor. Bağımlılığını yenmesine yardım ederken aynı evde ondan fazla etkilenmemeye çalışıyor ama nafile tabi ki. Lila'nın güvensizlikleri, Ethan'ın da karamsarlığı ile kitap size bir hayli vakit geçirtiyor. Dolu dolu bir kurgusu var, bence Ella ve Micha'nın hikayesinden daha güzel hatta söyleyeyim.




Aşk Bahsi (Seven Deadly Sins, #1)

$
0
0
Orijinal adı: To Sin With a Stranger
Yazar: Kathryn Caskie
Yayınevi: Pegasus
Sayfa: 272



Kalbine söz geçiremeyen âşıkların tutku dolu hikâyesi...
İskoçyalı Sinclairler sosyetede Yedi Ölümcül Günah olarak tanınmaktadır. Babaları tarafından mirastan men edilen yedi kardeş, asi hayat tarzlarından vazgeçerek Londrada saygınlıklarını geri kazanmak zorundadır. En çok skandala imza atan aile üyesi ise Blackburn Markisi Sterling Sinclairdir. Sosyetenin hanımları onun vahşi cazibesine karşı koyamamaktadır… Matmazel Isobel Carington dışında.

Isobel, Whites kulübünde üzerine oynanan bahsi öğrenince dehşete düşer: Sinclairle evlenmesi üzerine on bin poundluk bir bahis açılmıştır ve neredeyse tüm Londra, genç kadının geleceği üzerine oynamaya heveslidir! Peki genç kadın, onu amansızca baştan çıkarmaya çalışan gizemli Sterlingi tanımaya başladıktan sonra, yaşayacakları günahın heyecanına karşı koyabilecek midir?


Aşk Bahsi, kapağına ve de konusuna bayıldığım için aldığım bir kitaptı. Ne yazık ki diğer tarihi aşk romanları yazarları kadar iyi bir kitap çıkaramamış yazar ama yine de sıkmadan okunan rahat bir kitap yazmış diyebiliriz.

Yedi Ölümcül Günah ismi takılan bu yedi İskoç kardeşin davranışları en sonunda babalarını çileden çıkartır ve hepsini bir gecede evden kovup isimlerinin saygınlıklarını kazanmaları için Londra'ya yollar. En büyükleri Sterling açgözlülüğüyle ünlenmiş kardeştir ve diğer kardeşlerinin geçimini rahat sağlamayı kendine görev edinir. Bunun için boks maçlarına çıkıp para kazanmaktadır. Ta ki son maçında ringe fırlayan güzel sarışın Isobel ile tanışana kadar. Sterling ne olduğunu anlayamaz ama kızdan çok etkilendiği kesindir, balonun tekinde yediği tokadın etkisiyle de aklına ilginç bir fikir gelir: Sezon bitmeden evleneceklerine dair bir bahis ortaya koyar ama tabi bahsi açanın kendisi olduğunu gizler.

Isobel kardeşini ve nişanlısını savaşta, annesini de kardeşinin ölümünden sonra kaybetmiş bir kızdır. Babası Avam Kamarası'ndaki en güçlü bakanlardan biridir ama araları bunca ölümün ardından soğuktur. Savaştan sonra kendini savaşta dul kalan kadınlara ve çocuklarına adamış, ringe de bu yüzden atlayıvermiştir; çünkü kalacak bir yer için paraya ihtiyacı vardır. Tabi en başta nefret ettiğini düşündüğü Sinclair ona hem yardım etmiş olacak hem de kalbini çalacaktır.

Tabi ki işin dramalı kısımları da var, tahmin edersiniz ki kızın bahsi başlatanın bizim oğlan olduğunu öğrendiği zamanlar. Ama açgözlülüğü ile tanınan bu fırlamanın dönüşümünü okumak gerçekten keyifli. Artık darısı diğer 6 kardeşin başına.





Yorum: Bir Sır Saklı İçimde | Julie Berry

$
0
0







Orijinal adı: All The Truth That's In Me
Yazar: Julie Berry
Yayınevi: Dex
Sayfa: 260



Kimse ismimle çağırmaz beni.
Küçük çocuklar bilmezler.
Her gün güneş doğarken hatırlatırım kendime,
bir gün ben de unutursam diye.
Judith, benim adım Judith.

Judith dört yıl önce en yakın arkadaşı ile birlikte kaybolmuştu.
İki sene sonra geri döndüğünde, konuşamıyordu.

Judith artık lanetli. Ne komşularına, ne ailesine, ne de aşkına
derdini anlatabiliyor. Herkes onu yok sayıyor. Ama canını en çokaşk acısı yakıyor.

Şiirsel bir anlatım. Trajik bir gerilim.
Şok edici bir gizem.

Bir Sır Saklı İçimde görünüşü itibariyle ince bir kitap ama dolu dolu kurgusu var. Judith yıllarca Lucas'a gönlünü vermiş ama sonra başına gelen trajediyle hayatı alt üst olmuş. En yakın arkadaşından sonra o da kaybolmuş ve iki yıl sonra dilsiz bir şekilde geri dönmüş. Aslında öyle bir sırrı var ki...

Zaman içinde konuşamadığı için aptal konumuna düşürülmüş, dışlanmış, kendi öz annesi bile ondan rahatsız. Lucas ise başka biriyle evlenmek üzere, kısacası Judith harap olmuş bir halde. Bir de nehirden yaklaşan üç yerli gemisiyle savaş kopmak üzere. Lucas'ın babası albay yıllar önce ortadan kaybolduğu içinse yönetimi bu sefer Lucas ele alıyor ama Judith onun babasını bulup getiriyor. Ne de olsa iki yıl zorla yanında kalmış...

Judith savaşın kazanılmasının ardından hiç beklemediği bir arkadaş ediniyor ve aslında yapamayacağını düşündüğü bir şekilde yarım yamalak da olsa kelimeleri şekillendirmeye başlıyor. Erkek kardeşinin okula gitmesine heves edip okuma ve yazmayı öğrenmeyi de kafasına koyuyor. Ama bilmediği şey her ne kadar kimseye söylemese de, konuşmayı öğrenmesi demek bu sefer hayatının tehlikeye girmesi demek.

Lucas'ın da nihayet aklının başına gelmesi ile Judith ilk defa umutlanıyor. Ama peşinde onu tamamıyla mahvetmek isteyen bir katil var. Arkadaşının ölümünü görmüş olsa da katilini göremeyen Judith'i ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmak isteyen kişinin kim olduğu ise kitap boyunca bir gizem halinde.

Okulda çektikleri, annesiyle arasının bozukluğu, erkek kardeşinin yakınlığı, beyaz bir kısrak, Lucas'a olan aşkı ve tabi ki bir katilin hiddeti...  Kitap dediğim gibi bir hayli dolu. Okurken hem gülebiliyorsunuz, hem sinirlenebiliyorsunuz, hem de o kadar acıyorsunuz ki gözünüzden birkaç damla yaş rahatlıkla kayabiliyor. Belki asıl katili tahmin edersiniz ama sonları özellikle o kadar heyecanlı ki zaten bir anda sona gelip katilin yakalanışını okuyorsunuz. Eh, bir an kötü mü bitecek diye korksam da öyle bitmiyor neyse ki. Yine de Judith'in hikayesi hafızanıza kazınacak türden bir hikaye. Tavsiyem en yakın zamanda kitabı okumanız.




Yorum: Bir Umut Daha (Inn Boonsboro Triology, #3) | Nora Roberts

$
0
0
Orijinal adı: The Perfect Hope
Yazar: Nora Roberts
Yayınevi: Epsilon
Sayfa: 392



New York Times çoksatan yazarı Nora Roberts, sizi yaşadıkları kasabada sıcacık bir otel inşa eden Montgomery kardeşlerle -Beckett, Ryder ve Owen- son bir maceraya davet ediyor. Ryder fiziksel açıdan güçlü, duygusal açıdansa pek de yumuşak olmayan bir adamdır ve Montgomery kardeşlerin en anlaşılmaz olanıdır. Güler yüzlü ya da pek de sıcakkanlı olmasa da alet kemerini taktığında onun çekici görünüşüne hiçbir kadın karşı koyamaz. Tabii BoonsBoro Otelinin yöneticisi Hope Beaumont hariç…

Bir zamanlar D.C.de lüks bir otelin yöneticisi olan Hope, heyecana ve gösterişe alışkın olsa da küçük kasaba hayatına hızla uyum sağlar. Şu anda tam da istediği yerdedir ama aynısını aşk hayatı için söylemek pek de mümkün değildir. Bir türlü aklından çıkmayan Ryder ise onu hem sinir etmekte hem de heyecanlandırmaktadır. Aralarındaki bu gerilim yeni yıl kutlamalarında tatlı bir öpücükle son bulur. Hope'u takip eden tatsız geçmişi karşısına çıktığında, onu bu çaresiz durumundan kurtaran kişi yine Ryder olacaktır. Titiz ve çalışkan otel yöneticisinin o kadar da kusursuz olmadığını görmek Ryderın duygularını harekete geçirecek, genç adam Hope'un tam da kendisine uygun olduğunu fark edecektir…

Yine Nora, yine bir serinin sonu... Ben yine garip bir hüzne kapılıp oturdum yorum başına. Bu seri ile tanıştığımız üç erkek kardeşin nihayet en büyüklerinin hikayesiyle sona geldik. İki kitaptır, her zamanki Nora tarzıyla bağrıma basıp okuduğum karakterlerin hikayelerini bitirmek nedense beni hüzne sokuyor. Aynı şeyi Düğün serisinin sonunda da yaşamıştım, bunda da aynen yaşıyorum yine.

Otelin müdürü olarak işe alınan Hope ve mızmız Ryder iki kitaptır zaten garip bir elektrik yayıyorlardı. İkinci kitabın sonlarına doğru da bir yılbaşında öpüştüklerinde ikili de işlerin değişmekte olduğunun farkındaydı. İşte bu kitapta nihayet dananın kuyruğu kopuyor.

Hope'un gerizekalı eski sevgilisi, yani onu kullanıp atan adam onu geri almaya çalışıyor ama teklifi bile iğrenç. Sadece Hope'un değil Ryder'ın da bir hayli sinirini bozuyor ve bu durum Ryder'ın onu daha da korumak istemesine neden oluyor.

İnşaat işlerinden başlarını kaldıramayan üç kardeş önce fırını tamamlıyor, sonra da Avery'nin yeni restoranını tamamlamaya girişiyorlar. Ayrıca annelerinin fikri yeni spor salonu da bir köşede bekliyor. Otel müşterileri artmış, Hope durumdan memnun, müşteriler memnun, gayet güzel bir gidişat yakalanmış bir halde. Clare'in ikiz hamileliği - ki evde 5 erkek çocuk olacak demek bu kolay gelsin - Avery'nin yaklaşan düğünü ve de Elizabeth ile sevdiği genç adamın nihayet buluşabilecek olması kitabı bir hayli güzelleştiren şeylerden. Özellikle Elizabeth'in sevdiği adamı bulmaları ve hayaletle garip bir dostluğa dönüşen ilişkileri kitabın absürd olsa da en güzel yerlerinden beri - belki de serinin en güzel kısmı.

Neticede üç kitaplık bu sevimli serinin sonu Ryder ile Hope'un bir araya gelmesiyle bitiyor. Hayaletin hikayesi de sona ulaşıyor, herkes mutlu, işler tıkırında, sizin de yüzünüzde bir gülümseme, bu sevimli kasaba ile vedalaşıyorsunuz.



22. ÜKG Blog Turu: Kış Masalı | Mark Helprin

$
0
0


Orijinal adı: Winter's Tale
Yazar: Mark Helprin
Yayınevi: Hyperion


Şehirlerden… New York. Nehirlerden… Hudson Nehri. Göllerden… Haritalarda var olmayan ama her kış donan bir göl ve bir adam. Mevsimlerden… Merhametsiz kışlar. Bulutlardan… Bir duvar. Erkek… Mekanik erbabı bir hırsız. Kadın ise… Hep genç kalmaya mahkûm bir ilahe. Siyahla beyaz kadar birbirinden farklı iki gazete… Hepsi de tesadüfen birbirini bulan ve her biri başlı başına birer masal kahramanı, insanlar. Gemiler, trenler, caddeler, köprüler, binalar, yıldızlar, takımyıldızlar, bataklıklar, parklar, meydanlar, ağaçlar… Ve hepsini çevreleyen ışıklar ve renkler; muhteşem manzaralar ve görüntüler… Bütün bu tablo içinde… Zamanı durduran tutkular… Ve zamanı durdurmak isteyen bir aşk…


Kış Masalı konusu bakımından bir hayli ilginç bir kitap. Peter Lake ve Beverly’nin ilginç hikayelerinden yola çıkıyor evet, ama aslında neredeyse üç farklı kitap çıkabilecek kadar yoğun bir kurgu. Zaten sayfa sayısından anlayabilirsiniz. Filmi de vizyona girdi ama anladığım kadarıyla kitabı biraz değiştirmişler, çünkü bu kurguyla çekilseydi belki de çoğunluk sevmezdi.

Biraz kurgusuna baktıysanız bu gayet fantastik bir öykü. Beyaz bir atın sokakta düşünceler içinde koşturmasıyla başlıyor, yolları garip bir geçmişten gelen ve Pearly’nin çetesinden kaçmakta olan Peter Lake ile çakışıyor. Peter Lake ise soymak için girdiği evde Beverly isimli bu güzel, naif ve hasta kıza sırılsıklam aşık oluyor.

Beverly öleceğinin bilincinde. Tek tutkusu ise gökyüzünü izlemek. Biz büyük ihtimalle okurken o kısımları anlamıyoruz ama aslında doğaüstü bir şeyi çözdüğü kesin. Burada demek istediğimi kitabın son bölümünde felan anlayabiliyoruz anca.  Beklendiği gibi oluyor ve Beverley’nin ölümü üzerine kendini kaybeden Peter, kaçtığı çetenin tuzağını düşüyor.  Ama beyaz at Athansor’un yaptığı bir sıçrayışla gökyüzünde doğru çıkıyorlar. İşte buradan sonra Peter Lake’i bir süre görmüyoruz ve başka hikayelere geçiyoruz.

Cheerios gölünün garip bir durumu var. Haritalarda gözükmüyor, garip bir sis tabakasıyla kaplı ve zaman akışını değiştirecek bir gücü var bu sis tabakasının.  İşte bu gölden çıkan bir hikaye de Virginia ile Hardesty’nin hikayesi. 100 yıl sonraki New York’ta kesişiyor yolları, hem de Beverley Penn’in abisi, tabi şimdi yaşlı başlı bir adam olan Harry Penn’in gazetesi The Sun’da.  Hardesty bir hayli zengin aileden gelme ama babasının veridği tepsiyle birlikte kendini yollara atıyor ve Virginia’ya görürü görmez aşık oluyor.

Diğer bir hikaye ise küçükken Athansor’u gören Cassandra’nın hikayesi. Onun hikayesi de kendi içinde garip. Ama onun yolu da The Sun’da kesişiyor ve şirket gemisinin kaptanı ile birbirlerine vuruluyorlar. Ayrıca Harry’nin kızı Jessica’nın ayrı bir hikayesi var. Yani hepsi birbiriyle bağlantılı ama bir hayli uzun bir kurgu. Ayrıca köprü yapımındaki üç ölümsüz adamı da unutmamak gerek.

Peter Lake kendine 100 yıl sonraki New York’ta geliyor ama hafızasını kaybetmiş bir şekilde. Athansonr’dan da ayrı düştüğü için hatıralarının geri gelmesi biraz zaman alıyor. Bu sırada o da The Sun gazetesinde makinist olarak işe giriyor. Kilit nokta The Sun evet.

 Ve kitap ilerlerken sona yaklaşıyor, tabi New York’ta bir sürü olay oluyor vs. Virginia ile Hardesty’nin kızları Abby’nin ani ölümü Peter Lake’in kendi yeteneklerini keşfetmesini sağlıyor ve hafızası da o sırada geri geliyor. Aslında zamanı durdurup geri alabildiğini hep birlikte keşfediyorsunuz. Ama sonunda Beverley’nin gelmesini bekleyenler için sonu istediğiniz gibi değil. Tabi yine de Peter’ın Beverley’nin yanına bir şekilde gitmiş olmasını umuyoruz, hatta emin gibiyiz, çünkü ucu açık bitiyor kitap. Abby’i hayata döndürmeyi başarıyorlar da. Yine de bir Beverley görsek fena olmazdı diyorsunuz, yani ben baya şaşırdım sonunda. Aslında ölümden onu sürekli koruyan bir şekilde Beverley imiş. Ve nihayet bu süregelen döngünün sona gelmesi ile beklenenin dışında bir final oluyor.

Kitap 1980lerde çıkmış aslında ve okuyanlar da anlatımına, diline hayran kalmışlar. Aslında hikaye garip ama öyle güzel betimlemeler ve garip olaylar okuyorsunuz ki çoğu yerde gülebiliyorsunuz da.  Ama tam olarak bir aşk romanı denemez, böyle ilginç kitapları seven biriyseniz sizlik ama. Tom Robbins tarzını sevenler bence bundan da hoşlanacaklar.


Yorum: Buz Prenses | Elizabeth Hoyt (Prens Serisi, #3.5)

$
0
0
Orijinal adı: Ice Princess
Yazar: Elizabeth Hoyt
Yayınevi: Pegasus
Sayfa: 112 sayfa


YEDİ GÜNAH DOLU GECE
Londra’nın en kötü şöhretli evi Afrodit’in Mağarası’nı işleten Coral Smythe, erkeklerin ihtiyaç ve tutkularına dair her şeyi bilmektedir. Fakat tek bir erkeğin bile sevgisini hissetmemiştir… Özellikle de kartal gibi gözleriyle onu kınayan fakat gizliden gizliye arzulayan Kaptan Isaac Wargate’in sevgisini.

YEDİ ZEVK DOLU GECE
Kaptan Wargate, gemi tayfasını baştan çıkaran bu altın maskeli kadını ayıplamaktadır.
Ancak Coral bir kart oyununda ödül olarak ortaya konunca, Wargate kendine engel olamayıp oyuna katılır…
ve kazanır.


YEDİ AŞK DOLU GECE
Artık tutucu donanma kaptanının bu gizemli kadın hakkında bir şeyler öğrenebilmesi için sadece yedi gecesi vardır.
Peki Coral, Afrodit’in Mağarası’nın yeni sahibi tarafından
tehdit edilince Wargate maskenin ardındaki kadına… ve aşka bir şans tanıyacak mıdır?

Bir süredir yorum yazmayıp sürekli tarihi romans okuyorum. Aslında bu serinin bendeki eksik ilk iki kitabını da okudum ama asıl amacım bu kitaba ulaşabilmekti. 112 sayfalık, serinin sonu diyebileceğimiz kısa bir roman var elimizde. Seriye aşinaysanız baş kadın karakteri de hatırlarsınız. Çirkinin Aşığı'nda fahişelik yaparak geçinmek zorunda kalan iki kardeş vardı hikayenin bir kısmında, işte onlardan küçük olanı Coral'ın hikayesi.

Afrodit'in Mağarası'nı işletmekte olan Coral, en son sevgilisinden yediği dayak yüzünden erkeklere kendini kapatmıştır. Yönetici olmasına rağmen hala fahişelik yaptığı sanılmaktadır ama aslında iki yıldır hiçbir şey yapmamıştır. Tabi adı bir bahiste geçince gerilmeden edemez.

Kaptan Wargate ise askerlerini toplamak için geldiği bu yerde garip bir şekilde kendini bahse girmiş bulur. Bahsi kazanan 7 gün 7 gece Coral'a sahip olacaktır. Bir şekilde Coral'ın huzursuzluğunu sezen Wargate ise kendini centilmence ortaya atar ve biraz da Coral'ın yardımı ile kazanır. Ama Wargate'in istekleri başkadır, onunla iki sevgiliymiş.esine yemek yer, oyunlar oynar ama onu cezbetmez. Coral'ı bir hayli şaşırtan bu durum aslında Wargate'in zar zor dayanabildiği bir durumdur.

Neticede beklenen gerçekleştiğinde kız da adama yavaş yavaş aşık olduğunda, imkansızı istediği için son gün onu terk eder. Wargate onu çıktığı sefer yüzünden uzun süre bulamaz ama bulacaktır elbet. Kısacası gayet şirin, kısa ve en güzel yazarlardan birinin akıcı kalemiyle çok iyi bir hikaye. Epilogu da var hem :D Hoyt ile tanışmadıysanız çok geç kalmışsınız demek.




Yorum: Sessiz İntikam | Laura Landon

$
0
0
Orijinal adı: Silent Revenge
Yazar: Laura Landon
Yayınevi: Aspendos
Sayfa: 384

Leydi Jessica Stanton altı gün içinde yirmi beş yaşına girip kendisini, İngiltere'nin en zengin kadınlarından biri hâline getirecek kadar yüklü bir mirasın sahibi olacaktı. Bu gerçekleştiğinde de üvey kardeşi Colin, özgürlüğüyle birlikte tüm her şeyine el koymak için Jessica'ya saldıracaktı. Tek bir çözüm vardı: kendisine Colin'in karşısında durabilecek kadar güçlü bir eş bulmak. Fakat onu koruyabilecek birisini bulabilse bile, hangi adam sırrını öğrendikten sonra onunla evlenirdi ki?

Northcote Kontu Simon Warland'ın iflasın eşiğine gelmiş olmasının yanı sıra, tüm Londra'da, müsrif babasının zamansız ölümünde bir parmağı olduğuna dair dedikodular da devam ediyordu. Artık onu her şeyini kaybetmekten koruyacak bir kadın bulmaya mecburdu. Fakat hangi kadın bir cinayet zanlısıyla evlenmek isterdi ki?

Tamamen mecburiyetten bir araya gelen Jessica ve Simon evliliklerinin anlaşmalı bir evlilik olduğu konusunda uzlaşırlar. Fakat Simon'un kendisiyle evlenmesinin ardında yatan gerçeği öğrendiğinde, Jessica'nın kalbini hiçbir yasal evrak koruyamayacaktır, çünkü Jessica tüm çabalarına rağmen kocasına âşık olmuştur. Oysa aşk, belki de ikisinin de en çok ihtiyaç duyduğu şey olmasına rağmen, ikisinin de istediği en son şeydir.


Bu ara arka arkaya okuduğum tarihi aşk hikayelerinden Sessiz İntikam beni garip bir şekilde çekti diyebilirim. Öylesine başladığım bu kitabı bir hayli sevdim ve kurguya da bir hayli şaşırdım.

Şaşırdım diyorum çünkü ana karakterimiz Jessica aslında sağır. Sağır ama yıllar boyunca sosyeteden sağır olduğunu gizleyebilecek kadar iyi dudak okuyor. Ayrıca en güzel elbiseleri tasarlıyor ama adını gizli tutuyor. Her şey sosyetenin hakkında bol bol dedikodu yaptığı kötü şöhretli Simon'ın Londra'ya gelmesiyle karışıyor.

Biraz Lisa Kleypas'ın Kalbim Sana Ait romanına benzer bir şekilde, Jessica çıkarları için Simon'a evlilik teklif ediyor. Tamamen göstermelik ama bu sayede Simon maddi olarak rahatlayacak, Jessica da manyak üvey kardeşinden kurtulmuş ve mirası elinden alınmamış olacak. Böyle başlayan ilişki, Jessica'nın sağırlığının yarattığı gariplikler ile devam ediyor ama Jessica'nın peşindeki manyak üvey kardeş onlara inanılmaz zor zamanlar yaşatıyor. Simon da aslında Jessica'nın üvey kardeşi ile önceden tanışmış ve intikam isteği içinde, her şey arapsaçına dönüyor diyebiliriz.

Hem kovalama kısmı, hem de Jessica'nın kabiliyetini anlatış bakımından - tabi o güzelim epilogu unutmayalım - beni bir hayli bağlattı kendine. Aşk kısmı da çok güzeldi, ayrıca öyle akıcıydı ki kısa sürede bitirdim. Sıradan tarihi hikayelerden sıkıldıysanız bu kitap sizi bu türe tekrardan bağlayabilir. Hatta şöyle bir düşündüm de, bu tarihi aşk furyasına girişmeme neden olan kitap bu sanırım. Nasıl canım çektiyse hala tarihi romanslardan elimi çekemedim. Yavaş yavaş okuduklarımı paylaşmaya devam edeceğim.


Yorum: Avenge Me | Maisey Yates (Fifth Avenue Triology, #1)

$
0
0
Yazar: Maisey Yates
Yayınevi: Harlequin
Yayın Tarihi: 27 Mayıs 2014
Türkçe edisyon: Yok.


TEN YEARS AGO ONE DEVASTATING NIGHT CHANGED EVERYTHING FOR AUSTIN, HUNTER AND ALEX. NOW THEY MUST EACH PLAY THEIR PART IN THE REVENGE AGAINST THE ONE MAN WHO RUINED IT ALL.

Austin Treffen was born into a world of privilege, but behind its gilded doors lies a corruption so sordid New York's elite would never believe it, especially as his infamous philanthropic father is at its core! With everything he believed in shattered, how can Austin take down his father risking his family name and those he loves without any proof?

Until one earth-shattering night with Katy Michaels unlocks not only their deepest, most passionate desires but also the key to bringing Jason Treffen's reign to an end. But with an intense sexual attraction that combines a heady mix of exquisite pleasure and sublime pain, will they satiate their thirst for revenge and each other, or lose themselves forever in the darkness?


Avenge Me, benim baya merak edip Netgalley saolsun yayınlanmadan okuyabildiğim bir kitap. Uzun da değildi ama hani beklesem de olabilirmiş. Austin yaklaşık on yıl önce Sarah isimli bir arkadaşını kaybetmiş. Aslında takıldıkları üçlü grup Hunter ve Alex de Sarah ile çok yakın arkadaşlarmış. Ama Austin ondan gelen son yardım çığlığını duymamış, hatta duymak istememiş. İşte gençliğinde yaptığı bu hatanın bedeli de Sarah'nın dayanamayıp intihar etmesi olmuş. Çünkü duymak istemediği şeylerin çoğu babasının asıl kimliği ile ilişkili.

Katy ise Sarah'nın kız kardeşi ve intikam isteği içinde. Sarah'nın intihar etmesindeki sebebin Austin'in babası Jason Treffen olduğundan emin ama kanıtı yok. İşte kanıt için bir şeyler toplamaya çalışırken yolları Austin ile kesişiyor. Birbirlerinden çok etkileniyorlar ama diğerinin kim olduğu hakkında hiçbir fikirleri yok. Kimlikler açıklandıktan sonra ise Austin Katy'e işbirliği teklif ediyor.

Austin uzak durmaya çalıştığı bu kadında aşkı bulurken - ki bir hayli zor oluyor çünkü beyefendi babasına dönüşeceğinden ölümüne korkmakta - bir yandan da ailesinin adını mahvetmek uğruna da olsa alması gereken zor kararlar var.

Kitap konusu bakımından aslında ilgi çekici ama belki kısalığından kaynaklanan bir kolayca hallolma olayı var. Babasını tehdit ediyor, savaşmaya hazır bir şekilde kitabın sonuna varıyoruz ama çiftimiz için ileriki günler mutlu geçeceğe benziyor. Serinin devamını da merakıma yenilirsem okumayı düşünüyorum.




Yorum: Son Pişmanlık | A.L. Jackson (Take This Regret, #1)

$
0
0
Orijinal adı: Take This Regret
Yazar: A.L. Jackson
Yayınevi: Aspendos
Sayfa: 328

Öyle hatalar vardır ki ömür boyu pişmanlık duyarız. Christian için, Elizabeth'e ihanet ettiği gündü.
Christian Davison'ın hayatıyla ilgili planı bellidir. Avukat olup babasının hukuk şirketinin başına geçecektir. Hiçbir şey yoluna çıkamaz; ne Elizabeth Ayers ne de doğmamış çocukları.

Elizabeth, Christian'ın onu hayatından çıkarmasıyla son beş yılını kızına bakabilmek için mücadele edip ona güvenli, rahat bir hayat verebilmek için her şeyini feda ederek geçirir.

Christian ise beş yıl boyunca ailesini terk ettiği için pişmanlık duyar ve onları geri kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdır - tıpkı Christian'ın onları üzeceğine inanan Elizabeth'in, kızını korumak için her şeyi yapmaya hazır olması gibi.

Christian tekrar hayatlarına girmek için çabalarken Elizabeth, birini bağışlanamaz bir hata yaptığında affetmenin ve yıllarca nefrete dönüşen bir aşkı yeniden canlandırmanın mümkün olup olmadığını sorgulamaya başlar. Yoksa bazı yaralar o kadar derindir ki asla iyileşemezler mi?

Herkes ikinci bir şansı hak eder derler.

 Başladığım gibi bitirene kadar elimden bırakamadığım bir kitap oldu Son Pişmanlık. Konusu zaten ilgimi çekmişti, anlatımı felan da hoşuma gidince kaptırdım kendimi diyebiliriz. Konudan anlaşılıyor zaten olay ama ben yine de minik bir özet geçeyim.

Elizabeth ve Christian birbirlerine çok aşık iki genç. Elizabeth yoksul, para içinde hiç yüzmemiş; Christian ise tam tersi, okulu bitirip babasının şirketine geçip yine rahat bir hayat sürme düşüncesinde. İkili ileride evleneceklerinin de farkındadırlar ama Elizabeth hamile olduğunu söyleyip Christian da her şeyi korkup bok ettikten sonra bu planların hepsi suya düşer haliyle.

Christian her ne kadar kaybettiği minik ailesini sürekli düşünse de, New Orleans'a gelip Elizabeth ile karşılaşmayı umması tam 5 yılını alır. Ama kaderin garip bir cilvesi süpermarkette ona bakıp duran kızı vücudu bir anda tanır ve biraz takip sonrasında Elizabeth'i ve küçük kızı Lizzy'i kendinden 10 km uzakta bulur.

Elizabeth hayatlarına tekrardan girmesinden hiç memnun değildir çünkü 5 sene önce kalbi çok kırılmıştır. Onu sevmekten vazgeçememiş olsa da tekrar ona kapılmaktan ve tekrar terk edilmekten ölesiye korkmaktadır. Christian'ın kendini kanıtlaması bir hayli zaman alacaktır kısacası.

Draması hiç eksik olmayan güzel bir kitaptı. Böyle çocuklu felan ya bir de ben sanırım en çok bu kısmına vuruldum. Yani Christian'ın baba olmaya alışması ve kızına aşık olmasına. Sonu mutlu bitiyor, hep birlikte Christian'ın yaşadığı yeri görmeye New York'a giderlerken bitiyor. Tabi yüzükler de takılıyor. Ama serinin ikinci bir kitabı var ve anladığım kadarıyla gene draması bol. Bilmiyorum gelebilir miyim, böyle iyi bitti aslında. Belki epilog varsa sonunda düşünebilirim :P

Bir de 0.5 kitabı adı altında Christian ile Elizabeth'in gençliklerinde nasıl tanıştıklarını yazmış yazar. O da beni çekmiyor, bir şeyin öncesine gitmek beni sıkar. Üşenirim yani. Ama bu kitabı okursanız bir hayli seveceğinizden eminim.





Yorum: Londra'da Bir Gece | Caroline Linden (The Truth About the Duke, #1)

$
0
0
Orijinal adı: One Night in Landon
Yazar: Caroline Linden
Yayınevi: Bohem Kitap
Sayfa: 376


HEYECANLI ROMANTİK VE SEKSİ
İhtiraslı bir aşkın, tadında bir erotizm ile anlatıldığı tarihsel bir roman.
Tamamen işe dayalı bir pazarlık ve saf bir ihtiras.

Bu kitap, babalarının annelerinden evvel, başka bir kadınla evlenmiş ve hâlâ boşanmamış olmasından dolayı, unvanları ve mirasları tehlikeye düşen üç erkek kardeşin yaşadıkları olayların öyküsüdür. Evet, bu durum iki eşlilik şeklinde isimlendirilebilecek kadar utanç vericidir. Ve sevgili yaşlı babaları onlara bu durumu ölüm döşeğine girene kadar açıklamamıştır

İki hukuk savaşı, Leydi Francesca ve Lord Edwardın arasındaki fikir ve irade çatışmasıyla kesişir. Edward bu skandal su yüzüne çıkınca, kendisini nişanlısı tarafından terk edilmiş halde bulur. Ancak Leydi Francesca'ya hissettiği çekimden dolayı mutludur. Hisleri karşılıklıdır ve aşk bu hikâyenin özünü oluşturmaktadır.

18. yüzyıl İngiltere'si Dükler, lordlar, düşesler ve leydilerin yaşadığı dışarıdan bakıldığında karanlık gibi görünse de, renkli ve hareketli bir yaşam.

Bir lord ve leydinin sıra dışı aşkları, geç gelen itiraflar dönemin baskıları, ailevi zorluklar...

Caroline Linden benim Muhafazakar Aşk kitabıyla tanışıp çok sevdiğim bir yazar. Çünkü o kitabı öyle güzel ve eğlenceliydi ki, bu kadının kitaplarını direk okuma listeme aldığımı söyleyebilirim. Yeni kitabı çıktığını gördüğümde ise oley seri devam ediyor diye düşündüm ama bozguna uğradım. Malesef yayınevi başladığı seri yerine bambaşka bir seriye atlamış. Ben açıkçası Reece ailesini bekliyordum, özellikle de diğer ikizin hikayesini hani. Ama sonuçta Dük Hakkındaki Gerçekler serisine geçiş yapmış bulunuyorum.

Durham dükünün ölümüyle aile bir çıkmaza düşüyor. Çünkü üç oğlunun anneleriyle evlenmeden önce dükün gizli bir evlilik yapmış olduğu ve şantaj mektupları geldiği ortaya çıkıyor. En büyük oğul Charlie tam bir hayta olduğu için ortanca oğul Edward işe el atıyor. Zaten babasına en yakın olan ve de mülklerle ilgilenen de o olduğu için zorluk yaşamıyor ve hemen en iyi avukatı kiralıyor. Tabi bunun sonucunda elinden avukatı alınan Francesca kendisini Edward'ın kapısında buluyor.

Kız kardeşinin kızının kendinden ayrı tutulduğunu fark eden Francesca şehirdeki çoğu avukat ona yardım etmeye gönüllü olmasa da dava açarak kızı alabileceğini düşünüyor. Kötü bir bakım gördüğünü düşünen Francesca'ya onay veren tek avukat da Edward tarafından elinden alınınca bir hışımla ona çıkışmaya gidiyor. Sonrasında ise magazin gazetesine düşen bir yazı yüzünden yardımı karşılığında Edward'ın ona yardım etmesini sağlıyor ve ikilinin ilişkileri bir nevi başlamış oluyor.

Edward babasının olayıyla ilgilenirken küçük kızı bulmaya da bir hayli adıyor kendini. Çünkü Francesca'nın hayatına girmesiyle bir hayli canlı hissediyor kendini ve uzak da duramıyor tabi ondan. Dük meselesi serinin diğer iki kitabında sürecek gibi olsa da Francesca'nın yeğeni bulunuyor ama orada tahmin edemedikleri şeyler yaşanıyor diyebilirim.

Çift mutlu sona ulaşırken en küçük kardeşten garip bir mektup geliyor ve diğer kitabı merak etmenize neden oluyor. Diğer serilerin aksine en büyük kardeş ve veliahtın hikayesi son kitapta. Sanırım iki kitap boyunca düzgün bir adam olmayı öğreniyor ve onun hikayesi de final oluyor. Keşke Bohem Kitap daha sık yayınlasa kitaplarını. Mesela bu kitap Ekim 2012'de yayınlandı ve hala bir haber yok yeni kitaplar hakkında. Okumadıysanız yazarın bu iki kitabını bir an önce okuyun bence.




23. ÜKG Blog Turu: Kocan Kadar Konuş | Şebnem Burcuoğlu

$
0
0

Bu seferki ÜKG blog turunun konuğunda bizden bir yazar ve evlilik baskısı üzerine sitemini kaleme alıp okuyanları bol bol güldürdüğü kitabı Kocan Kadar Konuş var.

Tur Takvimi
23.03 - Kitap Esintisi – Kitap Yorumu



"Türkiye'de kadınların DNA'larına kodlanmış olan evlenme saplantısı, ne yazık ki bizim ailede daha yoğun. Millete ailesinden genetik miras olarak mavi göz kalır, bize bu evlenme saplantısı kalmış. Sinek kadar eri olanın dağ kadar feri olurmuş atasözü, anneannem Peykerin lafıdır. Yani o sözü söyleyen ata, bizzat benim anneannem.

Sözün özü, kocan varsa varsın, yoksa da geçmiş olsun. Hele ki bir de 30una gelip de bekâr kaldıysan bu dünyada yatacak yerin yok!"

Evli misin?
Ya nişanlı?
Sevgilin var mı?
O da mı yok!
Yaş kaç?
Hmm. Anlaşıldı.

Sen en iyisi bu kitabı bir oku. Yalnız değilsin Türk kızı! Senden çok var -ay bunu da yanlış anlayıp trip atarsın sen şimdi. Yok, öyle demek istemedik. Ailen, çevren, eşin-dostun-arkadaşınkankan, hepsi evlilik lafı ediyor değil mi? Ama zor iş.

Koca bulmak ÇOK zor iş arkadaş…

Türk toplumunun klişesidir, eğer yaşınız 30lara yaklaşıyorsa bir "evde kalma" muhabbeti başlar. Ondan sonra da tabi tüm aile seferber olup size bir kısmet bulmaya çalışır. İşte Kocan Kadar Konuş'taki aile bu işi bir hayli abartmış kesinlikle.

Üç kız kardeşin en büyüğü olan Efsun 30 olmuş ama hala koca adayı bulamamış, aslında çok da aramayan bir insandır. Ama ailesinin gazıyla öyle bir evlenme manyağına dönüşür ki en sonunda kendi bile neye dönüştüğünü tanıyamaz. Beyni tamamen yıkanan Efsun, çocukluk aşkı Sinan'a da rastlayınca zavallımın bütün ailesi seferber olup kızı hepten delirtiyor mu bir de? Bu kısımlarda bir hayli güleceğiniz garanti.

Trip atmanın t'sini bilmeyen, cep telefonu karıştırmayı aklına bile getirmeyen ama bunların hepsini uygulayan; sırf oğlanı bekletelim ayağına anında mesaj atması yasaklanan ve merdivende bekleyip aşağı geç inen bir Efsun görüyoruz karşımızda. Halbuki kitaplarıyla mutlu mesut yaşayan, Sabahattin Ali ile sürekli kendi kafasında konuşan bu kızı kendi haline bıraksalardı işi daha kolay olurdu emin olun.

Sinan meselesine gelirsek, çocuk aslında bu kıza yanık. Ama Efsun öyle garip bir mutanta dönüşmüş ki çocuk bile dayanamayıp kaçıyor. Efsun ise kendi olmanın vakti geldiğini anlayıp geç olmadan işleri düzeltmeyi umuyor ve tası tarağı bırakıp Sinan'a yalvarmaya gidiyor diyebiliriz.

Kitap tam bir Türk kızı keşmekeşini anlatıyor. İyi ki böyle bir ailem yok dedirtti hatta bana. Siz siz olun, kendinizden şaşmayın bence.


Yazarın geçen gün Ayşe Arman ile yaptığı röportajı okumak için ise buraya bakabilirsiniz. 





Yorum: Gönül Yarası | Chelsea Cain (Archie Sheridan & Gretchen Lowell, #1)

$
0
0
Orijinal adı: Heartsick
Yazar: Chelsea Cain
Yayınevi: Pegasus
Sayfa: 400


Adama haftalarca işkence yaptı. Dalağını söktü, onu lağım suyu içmeye zorladı, çekiç ve çiviyle göğsüne kalp şekli kazıdı. Adam artık öldürülmek için yalvardığında, hayatını bağışlayıp onu serbest bıraktı…

Hannibal Lecter hiç şüphesiz, iki yüz kişiden fazla insan öldüren psikopat Gretchen Lowell’ın yanında kilisedeki çömez çocuklar kadar masum kalır.
Lowell şimdi hapiste, ama kurbanı polis Archie hâlâ ondan kurtulmuş değil. İşkencecisini her hafta hapiste ziyaret ediyor; ikisinin arasındaki bağ Archie’nin evliliğini yıkacak kadar güçlü. Üstelik şehirde ergenlik çağındaki kızları öldüren ikinci bir seri katil var. Dedektif Archie, hırslı bir kadın gazeteciyle beraber bu katilin peşine düşüyor. Ama onlara yardımcı olabilecek tek kişi yine Gretchen Lowell’ın ta kendisi…

Sinirleri geren ve baştan sona heyecan uyandıran 400 sayfa!

Az önce internette gezinirken bu kitaba rastladım ve "aa çok güzel kitaptı, niye devamı gelmedi ki" diye hayıflandım. Garip bir kurgusu ve güzel bir gerilimi vardı, o yüzden belki seriyi hatırlarlar umuduyla yorum ekleyeyim dedim. Bir zamanlar yorumunu da yapmışım aslında, o yorumu direk buraya koyacağım. Gerilim severlere tavsiyemdir: 

Kısa aralıklarla Stockholm Sendromu kitaplarına denk gelmem şaşırtıcı gerçekten. Bu kitaptaki tamamen saplantı haline geliyor hatta. Dedektifimiz Archie, peşinden 10 yıl boyunca koştuğu Gretchen Lowell isimli güzel psikopat katil tarafından kaçırılıyor ve ona 10 gün kadar bir süre işkence ettikten sonra yaşamasına izin veriyor, kendi de hapse giriyor. (ps: ikinci kitapta oradan kaçtığını öğrendim ya yakında dayanamaz okurum) Archie tabi ki tamamen mahvolmuş bir halde hastaneye kaldırılıyor. Gretchen'ın caniliklerine birkaç örnek vereyim: çivilerle göğsüne kalp şekli kazıyor, lavabo açıçı içiriyor düzenli olarak-sonuçta yemek borusu mahvoluyor-, kafasına göre istediği yerleri kesiyor, onu tam bir uyuşturucu müptelası yapıyor, yani kafası genelde uçuyor. Archie de 2 yıl boyunca dinlenmeye çekiliyor ama karısından, çocuklarından uzaklaşıyor ve düşünebildiği sadece Gretchen. Bakınız nasıl bir takıntı, anlayınız.

Ortada dolanan yeni bir seri katil var ve 15 yaşındaki kızları kaçırıyor, tecavüz ettikten sonra öldürüp çamaşır suyuna yatırdıktan sonra bir yerlere bırakıyor her defasında. Bu davada Archie'nin isteğiyle davayı gözetleyen, dava ve Archie hakkında bir yazı yazacak olan Susan Ward isimli bir gazeteci de var. Kitap Susan ve Archie'nin ağzından gidiyor. Susan'ın sorunlu çocukluğu, babasının ölümünün ardından aradığı baba figürü ve bunun sonuçlarını dinliyorsunuz. Kitap umulmadık bir şekilde karakterleri birleştiriyor ve seri katil yakalanıyor, tabi ki kim olduğunu söylemeyeceğim ama cinayetlerin nedenleri Susan'a dayanıyor o farkında olmasa da. Hastalıklı bir zihnin nasıl çalıştığına şahit olduktan sonra, Archie diğer hastalıklı zihni, yani Gretchen'ı sabahın 4'ünde görmeye gidiyor. Aslında her pazar düzenli olarak gidip öldürdüğü 199 kişinin (200. Arcchie olacaktı ama olmadı) birinin cesedinin nerede bulabileceğini söylerken onu dinliyor. Aslında onu görmek istediği için de gitmek istemesi var. Bu en son gidişinde gayet açık bir şekilde ondan etkilendiğini anlıyorsunuz ve en sonunda kendine hakim olup onu orada terk edip gidiyor. İkinci kitaba göre de 2 ay boyunca onun yanına hiç gitmiyor ve bundan sonra da Gretchen da kaçıyor anladığım kadarıyla. Yazarın anlatımı gayet iyi, kanlı detayları da canlandırıcı bir şekilde vermiş, bir tek bağırsak kısımları rahatsız etti beni (:P). Uzun lafın kısası kitap sizi odakta tutuyor, tabi ki bazı eksiklikleri var benim gözümde ama bu da iyilerden biri.




Kitap Yorumu: Gökyüzünün Uzak Ucu | Kristan Higgins

$
0
0
Orijinal adı: All I Ever Wanted
Yazar: Kristan Higgins
Yayınevi: Koridor
Sayfa: 440


Callie küçük bir kızken doğum gününde aldığı ve "sonsuza dek mutlu yaşadılar" adını verdiği sandalyesini gelecekte hep evinin bir köşesine koyma hayali kuruyordu. Ancak otuzuncu yaş gününü hâlâ birlikte yaşadığı huysuz büyük babası ve tuhaf ailesiyle hiç hesapta olmayan bir şekilde kutlayan Callie'ye hayatının en kötü sürprizini çocukluk aşkı Mark yapmıştı. Kaybedilmiş bir aşk, vazgeçilmiş bir kariyer ve boşluk… Ta ki başını kaldırıp gökyüzüne bakıncaya dek. Gökyüzünü, kasabaya yeni taşınan Ian'ın gözlerinde görünceye dek. Bu gizemli adam Callie'nin yaralarını sarabilecek mi…

"Kristan Higgins öyle parlak bir yeteneğe sahip ki yürek burkan hikayelerde bile okuyucuları gülümsetmeyi başarıyor."
-Kirkus-

"Kristan Higgins sizi hayal kırıklığına uğratmayacak bir yazar."
-Romantic Times-


Kristan Higgins kitabı çıkmıııııış çığlığımı Yorumbaz ile paylaştıktan kısa bir süre sonra kendimi D&R'da kitaba yapışmış olarak buldum ve iki günde felan da okudum yani. Ya bu kadın ne yazıyor ki bu kadar seviyorsun diyenler için kendimi biraz açıklamaya çalışacağım.

İlk kitabı Geç Gelen Mutluluk'ta yazara hayran kaldım, ikinci kitabı belki onun kadar iyi değildi ama yine türünde çok iyiydi İkinci Şanslar Durağı. Hatta yorumuna buradan ulaşabilirsiniz. Kristan Higgins kısacası romantik komedi dehası. Öyle kurgular, karakterler yaratıyor ki okurken gülümsememeniz imkansız.

Bu seferki de beni bir hayli eğlendirdi, aslında klişelikler var ama çoook güzel yine de. Böyle bitirdiğinizde mutlu bitiriyorsunuz o şekil. Kitabın kadın karakteri Callie çok canayakın, sevimli ve eğlenceli bir kız ama Mark'a deli gibi aşık. Sorun şu ki çocukluğundan beri tanıdığı Mark ondan pek etkilenmiyor ve daha da kötüsü nişanlandığını duyuruyor. İşte o an motorlu taşıtlar dairesinde sırada beklerken patlıyor kızımız ve arkasındaki adam da ona biraz gıcık oluyor diyebiliriz.

Arkasındaki adam ise şehre yeni gelen veteriner çıkıyor ve yolları bir hayli kesişiyor. Ian'ın karısı onu başka bir kadın için terk etmiş, ay yazık la diyip acıyorsunuz. Sonrasında eksik olan sosyal yetenekleri gözünüze o kadar batmıyor. Callie onun bu eksik yönünü projeleriyle tamamlamaya çalışırken aynı zamanda özel hayatında da onu bir hayli geliştiriyor diyebiliriz. Ve Mark'a deli gibi aşık olduğunu sanarken aslında Ian'ın onun dünyası alt üst ettiğini anlıyor. Mark kimmiş, getirin Ian'ı!

Asıl olay bu ama anne ve babasının ilişkileri, kız kardeşi ve erkek kardeşinin olayları da var bir hayli. Cenaze evi işleten bir annesinin olması zaten yeterince garip, aile daha da garip. Bu yüzden güzel, bu yüzden okunası. Hani hep derim ya Noracığım bizden biri gibi karakter yaratır, Kristan da öyle. Bu tarzı sevenlerin özellikle okuması gereken yazarlardan deyip çekiliyorum. Yeterince anlatabildiğimi umuyorum tabi :D



Kitap Yorumu: Kalbimde Bıraktığın Boşluk Hala Dolmamıştı | Lori Wilde (Twilight Texas, #1)

$
0
0
Orijinal adı: The Sweetheart's Knitting Club
Yazar: Lori Wilde
Yayınevi: Martı
Sayfa: 427

Twilightın güzel kızı Flynn, uzun süredir kasabanın en dürüst ve güvenilir adamı olarak bilinen Şerif Beau Trainerın evlenme teklifini ısrarla reddeder.
Halbuki herkes onların mükemmel bir çift olduğundan emindir, ama Flynnin kalbinden geçenlere bakılırsa aşkın en vazgeçilmez unsuru tutku bu ilişkiden uzaktır.


Flynn bu duyguyu bir tek onunla yaşamıştır; mezuniyet günü şüpheli bir şekilde tutuklanıp cezaevine gönderilen lise aşkı Jesse Calloway ile...

Flynn üzerindeki baskıya daha fazla dayanamayıp Beaunun evlenme teklifini kabul ettiği gün Jesse, Twilight kasabasına döner ve o günden sonra Flynnin hayatı allak bullak olur.


Bir yanda oyunu asla kurallarına göre oynamayan Jesse, diğer yanda yasaların temsilcisi Beau vardır.


Hayatı boyunca ailesi ile çevresinin istekleri ve beklentileri doğrultusunda yaşamış olan Flynnin belki de artık zincirleri kırma vakti gelmiştir.

Lori Wilde okuduğum iki kitabıyla favori yazarlarım arasına girdi. Serinin ikinci kitabının yorumunu da yakın bir zamanda yapacağım. Her ne kadar ters bir sırayla okumuş olsam da bir eksiklik çekmiş sayılmam, tabi yorumlar en azından düzgün sırayla olsun.

Twilight, Texas'ta küçük bir kasaba. Herkes kasabanın her şeyini bilir ya, o tarz bir yer. Jesse de kasabanın kötü çocuğu, hapse girmiş ve 10 yılın üstüne nihayet çıkmış. Aklındaki tek insan ise 10 yıl önce aşık olduğu ama kavuşamadığı Flynn.

Flynn annesine ALS teşhisi konduktan sonra evin annesi rolüne bürünmüş bir kadın. Geçen sene annesini kaybetmiş ve bunun üzerine hepten kendisini ailesine adamış. Ama yaklaşık 10 yıldır beraber olduğu Beau ise artık onunla bir şekilde evlenmeye kafasını takmış bir şekilde, çünkü ezeli rakibi Jesse hapisten çıkıp onlara doğru gelmekte. Kitap boyunca anlayamadığı şey ise Flynn'in Jesse'yi bir türlü hafızasından ve kalbinden atamamış olması.

Flynn ile Jesse birleşmesi kolay olmuyor ama tabi ki elektrik hala aralarında var. Beau'ya verdiği söz gereği ondan uzak durmaya çalışsa da nafile, lise aşkını görmezden gelemiyor.  Ama insanlar ne der düşüncesiyle bir türlü cesur davranıp ilişkisini açıklayamaması Jesse'yi bozuyor. Aralarındaki güven sorunu biraz canlarını sıkacak tabi.

Bunun yanında takıntılı derecede Flynn'e sahip olmaya çalışan şerif Beau var. Jesse'yi tekrar Twilight'tan uzağa sürmeye kararlı ve gözü başka hiçbir şey görmüyor. Kısacası kötü çocuğun kim olduğu bariz bir şekilde değişecek yaptıkları yüzünden. Ama yine de ikiliyi durduracak mı? Tabi ki hayır.

Böyle kasaba aşklarını gerçekten seviyorum. Flynn ve örgü grubu aslında kitaba ismini veren şey. Tabi ki orijinal isminden bahsediyorum, Türkçe ismi biraz zorlama olmuş bence. Yani bir grup kadının örgü kulübü adı altında toplaşıp muhabbet etmesi, dedikodu paylaşması aslında ana olay. Ama bu kadınların en genci Flynn, o yüzden bir hayli eğlenceli. Eğlenceli olduğu kadar da romantik, eski aşıkların kavuşması zaten başlı başına kalbinizi eritiyor. Aynı tatlılıkta bir kurguya sahip olan ikinci kitap Yamalı Hayaller Sahnesi de yakında burada.




Viewing all 453 articles
Browse latest View live